"Biz çalarken, mülkiyet daha icat edilmemişti"
Çingene Atasözü

İkicilik ve Teknoloji

"...teknolojinin içindeki çirkin olan şeyi soyutlamak zordur. Ama teknoloji yalnızca nesneleri yapmaktadır ve nesneleri yapmak, doğası gereği çirkin bir şey olamaz; çünkü bu durumda, yine nesneleri yapan sanatlarda da güzelliğin var olması olanaksızdır. Aslında, teknolojinin kökünü oluşturan techne, sanat anlamına geliyordu. Antik Grekler kafalarında sanatı, imal etmekten ayırmamışlar, bu yüzden bunlar için asla ayrı sözcükler üretmemişlerdi.


"...teknolojinin içindeki çirkin olan şeyi soyutlamak zordur. Ama teknoloji yalnızca nesneleri yapmaktadır ve nesneleri yapmak, doğası gereği çirkin bir şey olamaz; çünkü bu durumda, yine nesneleri yapan sanatlarda da güzelliğin var olması olanaksızdır. Aslında, teknolojinin kökünü oluşturan techne, sanat anlamına geliyordu. Antik Grekler kafalarında sanatı, imal etmekten ayırmamışlar, bu yüzden bunlar için asla ayrı sözcükler üretmemişlerdi.

      Zaman zaman iddia edildiği gibi, çirkinlik modern teknolojinin kullandığı malzemeden de gelmez. Seri üretimle elde edilen plastikler ve sentetik maddelerin kendisi kötü değildir. Yalnızca kötü çağrışımlar edinmişlerdir. Yaşamının çoğunu bir hapishanenin taş duvarları arasında geçirmiş bir kişi, heykel sanatının baş malzemesi olduğu halde taşı, doğasında çirkinlik taşıyan bir madde olarak görecektir; çirkin plastik teknolojisinin, çocuğundaki oyuncaklarla bulaşıp uyduruk tüketim maddeleriyle yaşam boyu süren mahkûmiyeti altında yaşamış bir insan da aynı şekilde bu maddeleri, yapısında çirkinlik taşıyan bir şey olarak görecektir. Ama modern teknolojinin geçek çirkinliği herhangi bir  maddede, biçimde, eylemde ya da üründe bulunmaz. Bunlar yalnızca, düşük Niteliğin yerleştiği belli olan nesnelerdir. Bu izlenimi veren, Niteliği öznelere ya da nesnelere yükleme alışkanlığımızdır.
            Gerçek çirkinlik, teknolojinin herhangi bir nesnesinden kaynaklanan bir sonuç değildir. Öte yandan Phaedrus’un metafiziği izlenirse, teknolojinin öznelerinden, yani onu üreten ya da kullanan insanlardan da kaynaklanan bir sonuç değildir. Nitelik ya da onun yokluğu ne öznede ne de nesnede yerleşik değildir. Gerçek çirkinlik, teknolojiyi üreten insanlarla ürettikleri şeyler arasındaki ilişkide yatar; ki bu ilişki teknolojiyi kullanan insanlarla, kullandıkları nesneler arasında da benzer bir ilişkiye yol açar.
            Phaedrus’un hissettiği şey, saf nitelik algılanması anında, ya da algı bile değil, saf Nitelik anında öznenin ve nesnenin olmadığıdır. Yalnızca, daha sonra özne ve nesnenin farkında olmamızı sağlayan bir Nitelik duygusu vardır. Saf nitelik anında özne ve nesne özdeştir. Bu Upanişadlar’ın tat tvam asi* gerçekliğidir, ama modern sokak argosuna da yansımıştır. Bir şeye “bulaşmak, bir şeyin, birinin “kafasına girmesi”; bir şeye kendini kaptırmak hep bu özdeşliğin argoya yansımasıdır. Tüm teknik dallarda, zanaatkârlığın temeli bu özdeşliktir.  Ve modern, ikici anlayışla kavranan teknolojide bulunmayan da bu özdeşliktir. Teknoloji ürünü yaratan kişi onunla özel bir özdeşlik duygusu taşımaz. Onu satın alan kişi de onunla özel bir özdeşlik duygusu taşımaz. Bundan ötürü o, Phaedrus’un tanımına göre Niteliksizdir.
Phaedrus’un Kore’de gördüğü duvar, bir teknoloji emdiydi. O duvar güzeldi, ama bunun nedeni çok usta bir düşünsel plan ya da yapılan işin bilimsel bir şekilde denetlenmesi ya da onun “stilize” etmek için daha çok para harcanması değildi. O duvar güzeldi, çünkü onun yapımında çalışan insanlar nesnelere, yaptıkları işi, üzerinde düşünmeden doğru yapacak bir tarzda bakıyorlardı. Kendilerini, yaptıkları işten, onu yanlış yapacak şekilde ayırmıyorlardı. Tüm çözümün merkezi buradaydı. 
            İnsani değerlerle teknolojik gereksinimler arasındaki çelişkiyi çözmenin yolu teknolojiden kaçmak değildir. Bu olanaksızdır. Çelişkiyi çözmenin yolu ikici düşüncenin bariyerlerini kırmak, bu engelleri kaldırarak teknolojinin ne olduğunu gerçekten anlamaktır –doğanın sömürülmesi değil, doğa ile insan ruhunu, her ikisini de aşan yeni bir tür yaratıda birleştirmek. Bu aşkınlık, okyanusu aşan ilk uçak ya da aydaki ilk adım gibi olaylarda ortaya çıktığında teknolojinin üstün doğasının farkına halk tarafından da varılır. Ama bu aşkınlık bireysel düzeyde de; kişisel temelde, kişinin kendi yaşamında, daha az dramatik bir şekilde gerçekleşmelidir.
            Teknolojiyle yaşanan çatışmaların böyle kişisel düzeyde aşılması ille de motosikletleri içermeyebilir elbette. Bu, bir mutfak bıçağını bilemek, bir giysi dikmek ya da kırılmış bir sandalyeyi onarmak kadar basit bir düzeyde de olabilir. Altta yatan sorunlar aynıdır. Her durumda, yapmanın bir güzel yolu, bir de çirkin yolu vardır ve yüksek niteliğe ulaşmada, yani güzel yoldan yapmada, hem neyin “iyi göründüğünü” görme yeteneği hem de o “iyi”ye ulaşmanın temeldeki yöntemlerini anlama yeteneği gereklidir. Yani klasik ve romantik Nitelik anlayışlar birleştirilmelidir.
            Bizim kültürümüzün doğası öyledir ki bu işleri nasıl yapacağınızı öğrenmek için bir kılavuza bakacak olursanız kılavuz daima, yalnızca bir Nitelik anlayışını, yani klasik olanını verir. Size bıçağın bilenmesinde bıçak ağzını nasıl tutacağınızı ya da dikiş makinesini nasıl kullanacağınızı ya da tutkalı nasıl karıştırıp uygulayacağınızı söyle ve bu temel yöntemler bir uygulandı mı “iyi”nin doğal olarak bunlardan çıkacağını varsayar. Neyin “iyi görüneceğini” doğrudan görme yeteneği bilmezden gelinir. Sonuç modern teknoloji için gayet tipiktir, görünümlerdeki genel kasvet öyle ağırdır ki kabul edilebilir kılınabilmesi için bir “stil” kaplamasıyla örtülmesi gerekir. Ve bu, romantik Niteliğe duyarlı biri için daha da kötüdür. Bu kez yalnızca çok kasvetli değil kalptır da. İşte bu iki özelliği yan yana koyun, Amerikan teknolojisinin tam isabetli temel tanımı çıksın ortaya. Stilize otomobiller, stilize deniz motorları, stilize daktilolar ve stilize giysiler. Stilize evlerin stilize mutfaklarındaki stilize buzdolapları içinde stilize yiyecekler. Noel’de ve doğum günlerinde stilize bir şekilde, stilize ana-babalarıyla birlikte olan stilize çocuklar için stilize plastik oyuncaklar. Ondan ara sıra iğrenmemeniz için kendiniz de korkunç stilize olmalısınız. Sizi tavlayan stildir, teknolojik çirkinliğin üzeri romantik kalplıktan oluşmuş şekerli bir sosla örtülür, bunu yapanlar güzelliği ve yararı üretme çabasında, stilize kişiler olmalarına karşın nereden başlayacaklarını bilmezler, çünkü kimse onlara bu dünyada Nitelik diye bir şeyin olduğunu ve bunun gerçek olduğunu ve stilden ibaret olmadığını söylememiştir. Nitelik, öznelerin ve nesnelerin üzerine, Noel ağacına yılbaşı süsü koyar gibi koyabileceğiniz bir şey değildir. Gerçek Nitelik öznenin ve nesneni kaynağı, yani ağacı oluşturan kozalak olmalıdır.
            Bu Niteliğe ulaşmak için ikici teknolojiye eşlik eden “1. aşama, 2. aşama, 3. aşama gibi yönergelerden biraz farklı bir işlem gerekir.
            (…)
            Salt son moda heyecanlar yaşayamazsınız. Evrenin saklı biçimleriyle de, anlaşıldıklarında çalışmayı kolaylaştırabilecek, hastalıkları azaltabilecek, kıtlığı ortadan kaldırabilecek doğa yasalarıyla da çalışmanız gerekir. Öte yandan, saf ikici mantığa dayalı teknoloji bu maddi ilerlemeleri, dünyayı stilize eden çöplerden oluşmuş bir çöp yığınına dönüştürerek elde ettiği için de kınanmıştır. Şimdi kınama işini bırakıp bazı yanıtlar vermenin zamanıdır.
Yanıt, Phaedrus’un klasik anlayışının romantik güzellikle örtülmemesi, klasik ve romantik anlayışların temel düzeyde birleştirilmesi gerektiği yolundaki düşüncesidir. Geçmişte, ortak akıl evrenimiz tarih öncesi insanın romantik, akıldışı dünyasından kaçma, onu reddetme yöntemini benimsemişti. Sokrates zamanından beri, doğanın henüz bilinmeyen yasalarını anlamak amacıyla aklı özgürleştirmek için; tutkuların, duyguların reddedilmesi gerekli olmuştu. Şimdi doğa yasaları anlayışını, önceleri kaçılan o tutkuları içinde sindirecek şekilde geliştirmenin zamanıdır artık. Tutkular, heyecanlar, yani insan bilincinin duygusal bölümü de doğa yasalarının bir parçasıdır. Merkezi parçası.
            Şu anda bilimlerin, gözü dönmüş, akıldışı bir şekilde genişlemiş veri toplama işlemiyle dolduruşa getirilmiş durumdayız, çünkü bilimsel yaratıcılığı anlamamızı sağlayacak herhangi bir akılcı çerçeve yoktur. Aynı zamanda şu anda sanatta da bir sürü stillerle dolduruşa getirilmiş durumdayız, çünkü saklı biçimleri özümseme ve o yöne doğru yayılma çok yetersiz. Hiçbir bilimsel bilgisi olmayan sanatçılarımız ve hiçbir sanatsal bilgisi olmayan bilim adamlarımız var ve bunların ikisi de tinsel duyudan önemli ölçüde yoksun ve sonuç yalnızca kötü değil iğrenç de. Sanatla teknolojiyi yeniden birleştirmenin zamanı çoktan gelmiş de geçmiş bile.
(…)
Bence, eğer dünyayı düzeltmek ve yaşanacak daha iyi bir yer haline getirmek istiyorsak yapılacak şey, kaçınılmaz olarak ikici olan, öznelerle ve nesnelerle ve bunların birbiriyle ilişkileriyle dolu olan politik ilişkiler üzerinde ya da başkalarının yapacağı şeylerle dolu olan programlar üzerinde konuşmak değildir. Bence bu tür bir yaklaşım sondan başlar ve sonu baş sanır. Politik programlar, ancak temeldeki toplumsal değerler sisteminin doğru olması durumunda etkili olabilecek, niteliğin sonuç ürünleridir. Toplumsal değerlerin doğru olması için bireysel değerlerin doğru olması gerekir. Dünyayı düzeltmenin yeri ilk olarak kendi yüreğimiz, kafamız ve ellerimiz ve sonra onlardan çıkan iştir.
(...)

Robert M. PIRSIG

Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı-Değerlerin Sorgulanması (Zen and The Art of Motorcycle Maintenance-An Inquiry into Values)
Ayrıntı Yayınları

Çeviren: Süha Sertabiboğlu


Hiç yorum yok:

sayın seyirciler